Alanya Masaj Salonu Masöz Ayşe
Alanya Masaj Salonu
Oluşturulan şişenin hemen tümünü, Maria tek başına bitirdi. Gökiloürültüleri dinmek bilmiyordu. Her şey yaşanmış olan ânın mükemmelleşmesi için yarışıyor, sanki göklerin ve yerin enerjisi de içindeki şiddeti açığa vuruyordu. Derken Terence, dolaptan minik bir bavul çıkarıp yatağın üzerine koydu. “Sakın kımıldama.” Maria söyleneni yaptı. Terence bavulun içinden, iki parlak kelepçe çıkardı. “Bacaklarını açıp otur.” Maria boyun eğdi, gücünü kaybetmiş, duyduğu arzu yüzünden uysallaşmıştı. Terence’ın bacaklarının arasına baktığını gördü; siyah külotunu, çoraplarını, baldırlarını görebilir, kıllarını, orasını hayal edebilirdi. “Ayağa kalk!” Maria sandalyeden fırladı. Dengesini bulmakta zorlanınca, sandığından çok daha sarhoş olduğunu anladı. Alanya Masaj Salonu
Alanya Masaj Salonu
“Bakma bana. Başını eğ, efendine itaat et!” Söyleneni yerine getirirken, bavuldan incecik bir kırbaç çıktığını görür şeklinde oldu Maria; kırbaç, havada canlı şeklinde sakladı. “İç. Başını sakın kaldırma, ama iç.” Maria bir, iki, üç bardak votka daha içti. Artık bu bir tiyatro oyunu değil, gerçekliğin ta kendisiydi; başka türlü davranmak Alanya Masaj Salonu Maria’nın elinde değildi. Kendini bir nesne, bayağı bir araç gibi hissediyordu; ve inanılmaz benzer biçimde gelse de, bu uysallık ona sonsuz bir özgürlük duygusu veriyordu. Artık öğreten, avutan, sır dinleyen, heyecanlandıran sevgili değildi: Şimdi sadece, Brezilya’nın iç bölgelerinden gelen, insanoğlunun dev enerjisinin karşısına dikilmiş ufak kızdı. “Üstündekileri çıkar.” Kuru, arzu barındırmayan bir emirdi bu;
ve gene de son aşama erotikti. Efendisine saygısını göstermek için başını hâlâ yerde tutan Maria, elbisesinin düğmelerini çözüp yere bıraktı. “Terbiyesizliğinin farkında mısın?” Alanya Masaj Salonu Kırbaç yeniden sakladı. “Cezanı çekeceksin. Senin yaşlarında bir kız, iyi mi olur da bana kafa tutar? Önümde diz çökeceksin!” Maria diz çökmeye davrandı, fakat kırbaç onu durdurdu; ilk defa etine -kalçalarına- dokunuyordu Terence. Yakıyordu, fakat iz bırakmayacaktı galiba. “Diz çök demedim sana. Dedim mi?” “Hayır.” Kırbaç gene kalçalarını dövdü. “So şekilde! ‘Hayır Efendim!'” Gene sakladı kırbaç. Gene eti yandı. Bir an, kafasından her şeyi ânında durdurabileceği geçti. Sonuna kadar gitmeyi de seçebilirdi, para için değil,
Son yorumlar