Alanya Masaj Salonu-Masöz Esra
Alanya Masaj Salonu-Masöz Esra
Alanya Masaj Salonu-Masöz Esra Banbury Road’da güneye döndü ve kapalı pazardan geçmek ve kim bilir eski bir okul arkadaşına rastlamak konusunda belli belirsiz bir arzu duyarak şehir merkezine yöneldi. Yahut orada bir sandviç alabilir ve Christ Church Meadow’da, gölgede, ırmağın kıyısında yiyebilirdi. St Giles’teki tabelaya, Edward’ın on beş dakika sonrasında göreceği tabelaya gözü ilişince dalgın dalgın girdi içeriye. Aklı annesindeydi. Öğrenci yurdundaki sevecen dostlarıyla onca zaman geçirdikten sonrasında eve dönünce annesinin fizyolojik olarak ne kadar uzak olduğunu farklıymışti.
Florence’i aslabir süre öpmemişti, kucaklamamıştı da, küçükken bile. Violet kızına nerede ise hiç dokunmamıştı da. Belki de böylesi daha iyiydi. İnce ve kemikli bir kadındı, Florence de onun okşamalarının özlemini çekmiyordu. Şimdi de adım atmak için çok geçti. Florence güneşten çıkıp salona adım atar atmaz içeriye girmesinin hata olduğunu anladı. Gözleri ışığa alışınca Ashmolean’daki gümüş koleksiyonuna ne kadar boş bir ilgiyle bakarsa öyle baktı etrafına. Ansızın, adını unutmuş olduğu, şimal Oxfordlu, sıska, gözlüklü, yirmi iki yaşında bir oğlan karanlıktan çıkıp Florence’i kıstırdı. Hiçbir girişe gerek görmeden Oxford’a düşecek bir tek hidrojen bombasının nelere yol açacağını sıralamaya başladı.
Alanya Masaj Salonu-Masöz Esra
On yıl kadar önce, her ikisi de on üç yaşlarındayken çocuk yeni bir icadı, bir televizyon aletinı görmesi için onu üç sokak ötedeki, Park Town’daki evine davet etmişti, Florence’in gördüğü ilk televizyon oydu. Oymalı maun bir dolabın kapaklarıyla çerçevelenen küçük, gri, görenık bir ekranda smokinli bir adam şiddetli bir kar fırtınasına benzeyen bir şeyin içinde, bir masada oturuyordu. Florence onun geleceği olmayan gülünç bir mekanizma bulunduğunu düşünmüştü, fakat sonrasında bu çocuk -John muydu, David mi? Michael mı?- Florence’in kendisine ömür boyu arkadaşlık borçlu olduğuna inanmış göründü, işte yine karşısına çıkmış, alacağını istiyordu.
Kolunun altında iki yüz kopyasını tuttuğu broşürde Oxford’un başına gelecekler anlatılıyordu. Bu broşürlerin kasabada dağıtılması için Florence’den yardım istiyordu çocuk. Eğilince Florence onun saç kreminin kokusunun kendi yüzünü sardığını hissetti. Kâğıt gibi yüzü loş ışıkta sarılık geçiriyormuş şeklinde parlıyordu, kalın camların arkasındaki gözleri incecik birer siyah çizgiydi. Kabalık etmek elinden gelmeyen Florence yüzüne nazik bir ifade oturttu.
Son yorumlar